Nermi Uygur, Edmund Husserl’de Başkasının Ben’i Sorunu adlı eserinde, Husserl’in transandantal fenomenolojisinin sorunlarını ele alırken, yıkarak yapmaya çalışan bir yaklaşım sergiler. Bu makale Uygur’un bu yaklaşımını iki bölüme ayırarak inceleyecektir. İlk bölüm, Uygur’un Husserl’in transandantal idealizmini, metafiziksel idealizmle sonuçlandırmasını yıkıcı bir girişim olarak değerlendirerek, Husserl’in transandantal idealizminin metafiziksel açıdan nötr olarak olarak temsil edilmesini ve Husserl’in fenomenolojisinin temelde transandantal idealizme bağlı olduğunu savunmaktadır. Uygur’un Husserl’in transandantal özneler-arasılık fenomenolojisine de metafiziksel idealizmin varsayımlarını dayatması, Uygur’un Başkasının Ben’ine öncelik vermesine yol açan yapıcı girişimini doğurmuştur. Ancak, Uygur’un bu yapıcı girişimi, Husserl’in transandantal özneler-arasılık fenomenolojisinde Ben dolayımıyla Başka Ben’in konstitüsyonuna dair özenli yaklaşımını kesintiye uğratıp, Husserl’de Başka Ben sorununu mundane (dünyevi) özneler-arasılık güzergahına sokup, Husserl’in ‘egolojik’ transandantal özneler-arasılığını aşındırmıştır. Bu aşındırma ikinci bölümde üç ayrı başlık altında incelenecektir. İlk olarak, anlamlı deneyimin biricik kaynağı olarak Ben subjektivitesinin öne çıkarılmasının Husserl’in transandantal özneler-arasılık fenomenolojisiyle daha makul bir temas sağladığı iddia edilecektir. İkinci olarak, Uygur’un öne sürdüğü Du-Evidenz’in (Sen’in Apaçıklığı), Einfühlung’un (Empati) yetkin bir ‘ikamesi’ mi, yoksa zayıf bir ‘eki’ mi olup olmadığı tartışılacaktır. Üçüncü olarak, Uygur’un kişisel Ben ve transandantal Ben arasında herhangi bir ayrım yapmadığı, transandantal Ben’in transandantal özneler-arası konstitüsyonda daha temel olduğuna dair Husserl’in analizlerini göz ardı ettiği ifade edilecektir. Uygur, Husserl’i Ben başlangıçlı transandantal özneler-arasılığını solipsizm görüntüsünden kurtarmak adına, Başkasının kişisel Ben’ini, kişi olarak Ben’e önceleyerek özneler-arası konstitüsyonu mundane (dünyevi) bir sıçramayla tamamladığı öne sürülecektir.
Nermi Uygur, in his work, Edmund Husserl'de Başkasının Beni Problemi, employs an approach aiming to construct through destruction while addressing the challenges within Husserl's transcendental phenomenology. This article breaks down Uygur's approach into two sections and examines each one separately. The initial section qualifies Uygur's conclusion that Husserl's transcendental idealism is synonymous with metaphysical idealism as a destructive attempt, instead, it characterises that Husserl's transcendental idealism as metaphysically neutral, and that Husserl's phenomenology is intrinsically reliant on transcendental idealism. Uygur’s imposition of the assumptions of metaphysical idealism on Husserl’s transcendental phenomenology of intersubjectivity resulted in a constructive attempt to prioritise the Other I. However, Uygur's constructive attempt disrupted Husserl's meticulous approach to the constitution of the Other I, as mediated by the I in Husserl's phenomenology of transcendental intersubjectivity and scoured Husserl's 'egological' transcendental intersubjectivity by grounding the problem of the Other I in Husserl on the route of mundane intersubjectivity. The second section analyses this scouring under three headings. Firstly, it will be argued that highlighting the subjectivity of the I as the sole foundation of meaningful experience offers a more credible engagement with Husserl's transcendental phenomenology of intersubjectivity. Secondly, the discussion will focus on whether Uygur's Du-Evidenz (Other I’s Evidentness) serves as a competent 'substitute' or a poor 'supplement' to Einfühlung (Empathy). Third, it will be contended that Uygur fails to differentiate between the ‘personal I’ and the ‘transcendental I’, fails to recognize Husserl's examination of the transcendental I is more fundamental to the transcendental intersubjective constitution. Uygur’s constructive attempt to divorce Husserl's I-initiated transcendental intersubjectivity from the appearance of solipsism, culminates in the intersubjective constitution with a ‘mundane leap’ by prioritising the ‘personal Other I’ over the ‘personal I’.