Bu makale, John Searle ve İbn Haldun tarafından önerilen iki sosyal ontolojinin veya medeniyet teorisinin bir karşılaştırmasını sunmaktadır. Her ikisi de iki tür varlık arasında bir ayrım yapmaktadır: insandan bağımsız ve insana bağımlı varlıklar. Birincisi doğal dünya, ikincisi ise sosyal dünyadır. Her iki düşünür de Searle'ün insan medeniyeti, İbn Haldun'un ise umrân olarak adlandırdığı ikinci kategorideki varlıkları anlamaya çalışır. Searle ve İbn Haldun insan faaliyetlerinin sosyal gerçekliği inşa ettiği konusunda hemfikir olsalar da bunun nasıl gerçekleştiğine dair teorilerinde farklılık gösterirler. Zihinsel bir süreç aracılığıyla mı? Yoksa söz edimleri aracılığıyla mı? Gelişmekte olan sosyal ontoloji alanının kurucusu olarak kabul edilen Searle, sosyal gerçekliğin temelinin dil olduğunu savunurken, İbn Haldun akıl temelli bir teori sunar. İbn Haldun'un sosyal ontolojisi, binalar gibi somut toplumsal varlıkların inşasını açıklarken, Searle'ün teorisi salt fiziksel bir yapının nasıl objektif epistemolojik bir gerçek olarak—üniversiteye—dönüştürebileceğini açıklayabilir. Sonuç olarak, bu makale, toplumsal dünyayı bu iki teorinin lensinden görmenin ilginç ve bütünsel bir perspektif sunacağını önermektedir. Dil ve akıl temeline dayanan bu ontolojileri eş zamanlı olarak kullanmak, toplumsal varlıkların ontolojik-fiziksel ve epistemolojik- vaz'î yönlerinin nasıl var olduğunu anlamamıza katkıda bulunur.
This article undertakes a comparative examination of the social ontologies, or theories of civilization, proposed by John Searle and Ibn Khaldun. It suggests that a careful juxtaposition of Searle and Ibn Khaldun's social ontologies yields complementary perspectives on the emergence and nature of social reality. They both delineate a distinction between two categories of entities: human-independent and human-dependent. The former makes up the natural world, while the latter constitutes the social world. Both scholars attempt to understand the second category of entities, which Searle refers to as human civilization and Ibn Khaldun calls ʿumrān. Although Searle and Ibn Khaldun share a common understanding regarding the importance of human activity in shaping social reality, their perspectives diverge when it comes to elucidating the mechanisms behind this phenomenon. Does the social world arise primarily from cognitive processes, or is it predominantly a consequence of linguistic expressions and speech acts? Searle asserts that language forms the basis of social reality, whereas Ibn Khaldun puts forth a social ontology based on reason. While Ibn Khaldun's social ontology explains the construction of tangible social entities such as buildings, Searle's theory can explain how is it that a mere physical structure transforms into an epistemologically objective fact—a university. Ultimately, this paper suggests that viewing the social world through the lenses of these two theories provides an intriguing and holistic perspective. This article suggests that the juxtaposition of these two ontological frameworks enriches our comprehension of the processes that give rise to the ontological-physical and epistemological-institutional dimensions of social entities.