Cezalandırma üzerine tartışmaların özü itibariyle devlet teorileri ile benzerlik gösterdikleri ve her ikisinin de dile getirildikleri çağın siyasal-teolojik çerçevelere dayandığı söylenebilir. Hegel’in ceza teorisi Hegel’in ceza teorisi tam da böyle bağlam içinde anlam kazanır. Hegel birey ile toplum arasındaki ilişkinin yeniden düzenlendiği modern dönemde kendini gösteren dönüşümler ışığında cezanın ve dolayısıyla suçun kökensel olarak yeniden tanımlanması gerektiği önerisi ile dikkat çekmektedir. Bu çalışmada Hegel’in hak ve tanınma bağlamında temellendirdiği ceza teorisi öncelikle tarihsel olarak konumlandırılmaya çalışılacaktır. Ardından cezayı bir sonuç; adaletin bir tecellisi olarak gösteren genel eğilimden farklı olarak kurucu bir kavram olarak nasıl temellendirildiği tartışılacaktır. Hegel kapitalizmin ve anayasal bir devlet düzeninin yavaş yavaş tüm dünyaya yayılmakta olduğu bir dönemde suç ve cezayı tartışırken eski biçimlerin revize edilmesinin; daha açık bir anlatımla ise kutsalın akıl ile ikame edilmesinin yeterli olmadığını ileri sürmektedir. Hegel’e göre modern dünyada ceza, olması gereken aracılığıyla belirlenen suç bağlamında bir sonuç değil aksine suçu mümkün kılan edimdir.
It can be said that the discussions on punishment are based on politico-theological frameworks of its era. Hegel's theory of punishment gains its meaning in a similar context. Hegel draws attention with the proposal that crime and hence punishment should be redefined radically in the light of the transformations of modernity. In this study, Hegel's theory of punishment in the context of rights and recognition will be positioned historically. It will be tried to discuss how Hegel is based on a constructive concept unlike the general tendency that shows punishment as a result and a manifestation of justice. Hegel argues that revising old forms is not enough when discussing crime and punishment at a time when capitalism and a constitutional state order are slowly spreading all over the world. According to Hegel, punishment in the modern world is not an outcome in the context of the crime determined through what it should be, but rather the act that makes crime possible.