Doğa bilimlerine göre, yıkıcılık doğal seçilimin rekabetçi durumuyla ilgilidir. Bu anlamda, doğa, bütün canlıların bitmek bilmeyen bir rekabette yalnızca kendi hayatta kalmalarını istedikleri bir savaş alanı gibi düşünülür. Yine de, doğaya dair bu algı, evrensel çatışmanın bu sahte gerçekliğinin 16. ve 17. yüzyıllara ait sosyal yapının bir yansıması olarak felsefede zaten bulunması dolayısıyla doğa bilimleri tarafından keşfedilmemiştir. Bilim adamları, yaşadıkları toplumsal yapıyı evrensel olarak ve savaşın durumunu yadsınamaz bir gerçek olarak gözlemledikleri halde, doğa görüşünü ödünç aldılar. Bu makale, siyaset felsefesinin bilimsel paradigma üzerindeki etkisi hakkındaki sorunu gündeme getirmeyi ve yıkıcılığın siyasi ve sosyal kaynağını anlamayı amaçlamaktadır.
According to natural sciences, destructivity is related to the competitive state of the natural selection. In this sense, nature is considered like a battlefield where all creatures only seek for their own survival in an unending rivalry. However, that perception of nature was not invented by natural sciences insofar as this pseudo-reality of universal conflict was already present in philosophy as a reflection of the social structure of the 16th and 17th centuries. Scientists borrowed that vision of nature as they observed the social structure in which they lived as universal and the state of war as an undeniable fact. This article aims to raise the question about the influence of political philosophy on the scientific paradigm and to understand the political and social source of destructiveness.